1 Mayıs 2016 Pazar

MİLET OKULU VE DÜŞÜNÜRLERİ





       İlk filozoflar, İonia'nın Ege denizine açılan,yakın doğu'nun eski, köklü ve uygar ülkeleri ile yapılan ticaretin merkezi, hareketli bir liman kentinden, Miletos'dan çıkmıştır. Miletos'luların kadim Mısır ve Bâbil öğretilerine nüfûz edebilme imkânları yanında, şehirdeki fikir hürriyeti, felsefenin bu kentte doğmuş olmasını kolayca izâh edebilmektedir.
     Miletos Okulu olarak da isimlendirilen, Thales, Anaksimandros ve Anaksimenes, varoluşun sistematiği ile değişim üzerinde düşünerek, çeşitli, ama benzer teoriler geliştirmişlerdir. Miletos Okulu, başardığı işlerle olmasa bile, giriştikleri açısından ve özellikle daha sonraki felsefî çalışmalara ışık tutan, yerinde sualleri ile büyük önem kazanmıştır.
     Prensip itibariyle, Doğa'da mevcut her şeyin bir tek öz maddeden oluştuğu görüşündedirler. Bu inanca dayanarak, önce "doğa"nın (Physis) varlık bulduğunu öne sürmüşlerdir.
Thales :
     Yanlız bir filozof değil aynı zamanda çok önemli bir bilim adamı olan Thales yaşadığı  dönemi, (İ.Ö. 625 - 545) İ.Ö. 585 yılında olduğu bilinen bir güneş tutulma-sını, önceden haber verdiği bilgisinden hareketle tahmin edebiliyoruz. Yunan mi-tolojisinin etkilerini üzerinden atamamış bir düşünür olmasına rağmen, felsefenin babası olarak nitelendirilmesi, doğa görü-şünü ilk defa deneylere ve bunları da dü-şünsel prensiplere bağlama başarısı yü-zündendir.
     Thales felsefesinde önem taşıyan husus, “neyin var olduğu”, “neyin gerçek olduğu” ya da “neyin gerçekten var oldu-ğu” sorusu üzerinde dü-şünmüş olmasın-dan kaynaklanır. Doğada var olan şeyle-rin tahdidî bir listesini yapmaya değil, nenlerin varlığa dönüşmeleri ve sonra da yok olup gitmeleri olgusunu irdelemeye çabalamıştır. Onun gözünde, “Neyin var olduğu” sorusunu yanıtlamanın geçerli yolu, birlik ile çokluk ya da görünüş ile gerçeklik arasındaki ilişkiyi doyurucu bir biçimde ifâde edebilmektir. Göz-le görünebilir ya da algılanabilir varlıkların ve bunların geçirdiği değişim-lerin oluşturduğu kaotik düzenin gerisinde, akılla anlaşılabilir, kalıcı ve sü-rekli bir gerçekliğin var olduğuna inanmıştır. Thales bu gerçekliğin, “su” ol-duğunu öne sürmüştür. Bir başka deyişle Thales için temel töz, yani "arkhe" sudur. Her şey sudan türemiştir ve yine suya dönecektir. Düz bir  tepsi gibi o-lan yeryüzü, su üstünde sonsuz Okeanos'da yüzmektedir. Kendisinden sonra gelen düşünürlerce en çok üzerinde durulacak konulardan biri olan, "Bu te-mel tözden, nasıl ve niçin bir takım neler meydana geldi ?" sorusu üzerinde, hemen hiç  durmamıştır.
     Kadim felsefenin bir anlamda tarihini yazmış olan Aristoteles, Thales’i bu sonuca, herşeyin sıvı bir varlıktan beslendiği, sıcağın da sudan türeyip, suyla beslendiği, herşeyin tohumunun nemli bir yapıda olduğu gözleminin götürdü-ğünü söyler. Buharlaşma, suyun buhar ya da hava olabilmesini, donma ise su-yun toprağa dönüşümünü akla getirmiştir. Onu arkhenin su olduğu sonucuna götüren nedenler ne olursa olsun, onu felsefe tarihinde önemli kılan unsur, verdiği yanıttan çok, sorduğu “Temel töz nedir?” sorusudur.

Anaksimandros : 
     Anaksimandros’da, (# İ.Ö. 610 - 540) bi-limsel faaliyetle felsefi düşünce, iç içe geçmiş durumdadır. Dinden ya da mitolojiden ayrı-larak kendisine yer açan felsefenin, onda bi-raz daha gelişmiş bir düzeye ulaştığını söyle-yebiliriz. Anaksimandros’un Evren anlayışı, Thales’in çok daha ötesine geçer. Thales’in, tepsinin üzerinde yüzdüğünü iddia ettiği su kütlesini neyin taşıdığı sorusuyla, batıdan yok olan Güneşin, ertesi sabah nasıl olup da  doğudan doğduğu sorusuna tatmin edi-ci bir yanıt getirmenin güçlüklerini görmüş-tür. Böylelikle Anaksimandros, Dünyanın bir tepsi değil de,genişliği yüksekliğinin üç katı olan bir silindir şeklinde olduğu düşün-cesine ulaşmıştır.Bu görüşe göre Dünya, Evren’in tam merkezinde, boşlukta ve daya-naksız olarak durmaktadır. Evren küresinin her yerine eşit uzaklıkta bulunan Dünyanın, şu ya da bu yöne gitmesi için hiçbir neden yoktur.
Arkhe ya da temel töz konusunda da, Thales’i aşar. Thales temel tözü su ile özdeş-leştirmiş, yani bilinen bir madde olarak gör-müştü. Anaksimandros'a göre bu mümkün değildir. Bilinen bir nen kesinlikle sonludur. Karşıtı ile sınırlandırılmıştır. Ama Temel töz, sonsuz ve tükenmez olmalıdır. Su gibi nicel açıdan sınırlı bir maddeden, Evreni meydana getiren sonsuz varlık küt-lesi doğamaz. Sonsuz sayıda Evren olduğunu öne süren Anaksimandros’a gö-re, sonsuz miktarda maddenin mevcudiyeti gereklidir. Bu yüzden ana mad-deyi, "aperion" (sınırı olmayan madde) olarak isimlendirmektedir. Bilinen e-lementlerden herhangi biri temel töz olsa idi, diğerlerini kaçınılmaz olarak e-gemenliği altına alırdı. Hava soğuk, su nemli, ateş sıcaktır. Bunlardan biri sonsuz hacimde olursa, diğerlerini derhâl ortadan kaldırır. Bu yüzden  ana töz, kozmik (evrensel) çatışmada tarafsız olmalıdır. Başka bir deyişle, değişme, doğum ve ölüm, büyüme ve küçülme, bir öğenin sınırlarını diğerinin aleyhine olacak şekilde genişletmesinin bir sonucu olduğu için, suyun doğa-sına aykırı bir yapıda olan öğe ya da şeylerin, su içinde nasıl olup da eriyip gitmedikleri sorusuna doyurucu bir açıklama getirilemez. Sudan, yalnızca ıs-lak ve soğuk olan şeyler türeyebilir. Oysa, dünyada sıcak ve kuru olan şeyler de vardır. Suyun nitelik bakımından belirli olmasının yarattığı güçlükten kur-tulsak bile, bu kez suyun nicelik bakımından sınırlı oluşunun yarattığı güçlük karşımıza çıkar. "O hâlde temel töz, (arkhe) belirsizdir.”
     Anaksimandros, bu teze karşı ileri sürülebilecek, “O hâlde evrensel denge nasıl oluştu?” sualine, oldukça karmaşık bir evrimsel doğa teorisi ile cevap vermektedir. Sıcak ve soğuk kavramlarının “aperion"dan evvel oluştuğunu söylemesi, bu yetmezmiş gibi, doğal dengenin oluşumu ile ilgili olarak, "adâlet" kavramını da analizinin içine sokmuş olması, “Arkhe” târifi ile doğa teorisini, iyiden iyiye muğlâk bir hâle getirmiştir. Yaşamın denizlerde ve suda başladığını, insan da dahil olmak üzere, tüm canlıların önce denizlerde yaşa-mış olup, karaya daha sonra çıktıklarını söyler. Anaksimandros’a göre, insan türünün ataları da, önce balıkların vücudunda doğmuş ve ancak yaşamlarını kendi başlarına sürdürebilecek bir olgunluğa eriştikten sonra karaya çıkmış-lardır. Hayatın oluşumu ile ilgili olarak geliştirdiği bu kuram ne kadar zayıf olursa olsun, yaratılışı bir evrim teorisi içersinde izâha çalışan ilk düşünür ol-ma özelliği ile çok önemli bir filozof sayılmalıdır.

Anaksimenes :
Ustası Anaksimandros gibi, temel tözün sonsuz olması gereğini sa-vunmuştur. Ancak ona göre arkhe-nin, bir de ruhu (psykhe) vardır. Ruh kavramını felsefeye ilk sokan düşünür olarak bilinen Anaksimenes (İ.Ö. 570-526) göre temel töz, havadır. Ruh havadır. Onun felsefe alanındaki yeniliği ise, ilk kez olarak birlikten çokluğa geçiş süreci üzerin-de, varolan herşeyin havadan nasıl varlığa geldiğini açıklamaya yoğun-laşmış olmasıdır. Birlikten çokluğa geçiş sürecini açıklarken, dudakla-rımızı birbirine yaklaştırıp avucu-muza üflediğimiz zaman, ağzımızdan çıkan havanın soğuk, ağzımızı faz-laca açıp, avucumuza üflediğimiz za-man da, ağzımızdan çıkan havanın sıcak olması gözleminden yararla-narak, sıkışma ve seyrekleşme kav-ramlarına ulaşmıştır. Ateş süzülmüş temizlenmiş havadır. Hava yoğun-laştığı anda, önce su olur. Arkasından yoğunlaşma arttıkça toprak ve nihayet taş oluşur. Anaksimenes’teki seyrekleşme ve sıkışma kavramları, birlikten çokluğa geçiş sürecini açıklamaya yaradıktan başka, her tür niteliği, niceliğe indirgeme girişimini temsil eder. Anaksimenes, yukarda özetlenen görüşleri i-le felsefeye, çok önemli iki soluk getirmiş bir düşünürdür;
1- Felsefî düşünceye ilk defa girdiğini söylediğimiz "ruh kavramı", Anaksimenes'e göre insan vücuduna hayat veren, onu canlı ve ayakta, daha da önemlisi bir arada tutan, cansız bir yığın hâline dönüşüp dağılmasını önle-yen nendir. Nasıl ki Evren’i kuşatan hava, onu ayakta tutuyorsa, aynı şekilde içimizdeki nefes, aldığımız soluk olarak ruh da, bize can verir. Buna göre, ruh insan varlığındaki hareket ve canlılık ilkesidir.
2-   Temel töz (arkhe) kavramından, diğer maddelerin nasıl oluştuğu sualine mantıklı yanıtlar getirmeye çalışmıştır. Hava yoğunlaşması ile gevşemesinin, diğer maddeleri ortaya çıkaran süreç olduğu görüşü, bu alandaki ilk nicel te-ori olarak bilinmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder