1 Mayıs 2016 Pazar

SOKRATES'İN HAYATI VE GÖRÜŞLERİ


SOKRATES KİMDİR?

 Sokrates; Eski Yunan filozofudur (Atina İÖ 469-ay.y. 399)

Babası heykelci, annesi ebeydi. Gelişmesinde, sofistlerin etkileri olduysa da, sorularında daha derine giden, yaşamayı daha özünden kavrayacak bir filozof olmayı yeğledi. Filozof olduğu zaman da, doğru bildiğini söylemekten çekinmedi, gelip-geçici olan para, ün, süs vb gibi şeylere önem vermedi. Zamanını Atina sokaklarında dolaşarak, karşılaştığı insanlarla konuşarak, gerçeği arayarak geçirdi. Gerçeği ararken, başkalarını da uyandıran, alışkanlıklarının yüzeysel ve rahat kabuğundan çıkartmaya çalışan bir kişi olarak ister istemez pek çok kişinin, özellikle de bilgisizlikleri gösterilen, küçük düşen sıradan sofistlerin düşmanlığını kazandı. Giderek ona karşı olan düşmanlıklar arttı. Buna onun felsefesinin, gerçekte söyleyip yapmak istediğinin yanlış anlaşılması da eklenince, Atina tanrılarını reddedip yerine yeni tanrılar koymaya çalışmak ve gençleri baştan çıkartmak savıyla mahkemeye verildi. 70 yaşındaki Sokrates, Atinalılar önünde kendini savunduysa da, oylamada az bir oy farkıyla suçlu bulundu, ölüm cezasına çarptırıldı. Dostları onu kaçırmayı planlamış ve gerekli her türlü hazırlığı yapmışlardı. Ne var ki, Sokrates’i suçlu gibi kaçırmaya razı edemediler. Atina’ya Atinalıların kararına, saygısını göstermek ve ölümüyle onların yanlış kararına yanıt vermek istercesine baldıran zehiri içerek öldü. 
 

 SOKRATES VE AHLAK ANLAYIŞI
 
 


    Sokrates ahlak felsefesini ciddi ve kapsamlı olarak ele alan ilk kişidir.     
    Sokrates felsefesi bir ahlak, bir yaşama felsefesidir. Bu felsefe insanlara belli ahlak normları sunmaz, belli yaşama yolları göstermez; o hep eleştirerek, belli normlara, yaşama kalıplarına kapanıp kalmayı engelleyen aydınlanmacı tavırlı bir ahlak ve yaşama felsefesi sunar.
    Sokrates’in ahlak görüşü iki düşünceden ibarettir: 
1- Erdem bir bilgidir. 
2- Kimse bilerek kötülük yapmaz. 
    Sokrates, insanların yüzlerini ve fiziki yapılarını değiştiremeyeceklerini, fakat ruhlarını ve karakterlerini değiştirip geliştirebileceklerini belirtmiştir.
   Sokrates, insanların ruhlarında saklı halde bulunan ahlaksal yargıların varlığına inanır. Filozofun görevi, bunu ortaya çıkarmaktır. Bu da ancak eğitimle olur.

   Sokrates’e göre insanı kötülüğe sürükleyen bilgisizliğidir. “kimse bilerek kötülük yapmaz.” Sözü ile kişinin iyi bir yaşam sürmesini bilgi sahibi olmasına bağlamıştır. Bilgi edinen kişi erdeme sahip olacaktır. Erdem ve bilgi Sokrates’e göre özdeştir. Bilgi edinen kişi eylemlerinde iyiye yönelecek, iyi bir yaşam süren kişi erdem sahibi olacak ve erdem sayesinde de mutluluğa ulaşacaktır. Burada mutluluk ahlakını görmekteyiz. Ahlakın amacı mutluluktur, insanın ulaşmak istediği en yüksek iyi de ancak mutluluktur ve mutluluğun yolu da erdemden geçer. Erdem insanın kendini bilmesiyle ortaya çıkan, yaşamı daha iyi hale getiren ve bizi mutlu kılan bilgidir. Bu nedenle Sokrates “kendini bil” sözünü söylemiştir. Kişi kendisini tanımadıkça, kendisi için neyin iyi, neyin kötü olduğunu bilemez.
   Sokrates’e göre ahlak; amacı iyi ve iyilik olan bir düşüncedir. Herkes kendi iyiliğini istemektedir. Eylemlerimizin ahlaksal başlangıcı da budur.
   Sokrates ahlaki felsefe görüşlerini altı esasta toplamıştır:
1) Kendi kendimizi bilmek suretiyle elde edebileceğimiz erdem,
2) İrademizi erdeme bağlamaktan, ayırmaktan doğan cesaret,
3) Duygularımızla irademizin bağlanmasından doğan dayanma,
4) Kendi cinsimizden olanlara karşı ilişkilerimize ait eylemler yani hak,
5) Tanrı ile birleşen irade yani din,
6) Kaynaklarını Tanrısal emirler oluşturan kanunlar uyma   
    Sokrates’in yazılı eseri olmadığı için onun hakkında bilgilerimiz Platon’un diyaloglarındandır. Platon diyaloglarında Sokrates’i konuşturur.( örn; Sokrates'in Savunması adlı yapıtında) Sokrates hakkında edindiğimiz bilgilere göre yaşamı ve düşünceleri arasında çelişki olmadan, ahlaklı bir yaşam sürmüş, kendi doğruları uğruna ölümü de göze almıştır..






SOKRATES'TEN AHLAK İLE İLGİLİ SÖZLER

"Devletler kanunla değil, ahlakla daha iyi yönetilir."

 "Bir toplum ahlak ve hukuk içinde olmadığı zaman, vatandaşlar kendilerini bir çıkmaz
içinde bulurlar. İnsanlar ya ahlaki değer yargılarını veya hukuka olan saygılarını
yitirirler."

"Bilen insan kötülük yapmaz."  "Cahil insan kendinin bile düşmanı iken, başkasına dost olması nasıl beklenir."

"En faziletli (erdemli) insan, ruhen yükselmeye çalışan, en mutlu insan da yükseldiğini duyandır."

"İnsanlar her zaman her yerde acıkmışlardır ama her zaman her yerde erdemli olmamışlardır."



İdam edilmeden önce karısı Xanthippe Sokrates’e şöyle der: “Ama sen suçsuzsun; suçsuz yere idam ediliyorsun.”
Sokrates de buna karşılık şöyle bir cevap verir: “Be kadın, suçlu olarak idam edilmemi mi yeğlerdin?”

SOKRATES'İN SAVUNMASI
       Platon (sağdaki) hocasına vefa borcu-nu ödemek için onun suçlanışından, yargı-lanışına ve hatta idam edilişine kadar geçen tüm diyalogları "Sokrates'in Savun-ması" adlı yapıtında yayınlamış ve böyle-ce hocası Sokrates'i ölümsüz kılmıştır.
       Bu kitap tüm ha-yatı boyunca erdemli ve ahlaklı bir yaşam sürmüş bir filozof'un, insanlara ahlak ve er-demi öğretmeye ça-balarken,erdemsizce yargılanıp, ahlaksızca öldürülüşünü anlatır bizlere...



Kitabın  Konusu;
Sokrates’in Savunması, Mektuplarla birlikte Platon’un diyaloglardan ibaret olmayan tek eseridir. Eserde Platon’un felsefesiyle birlikte, hocası Sokrates’in suçsuz yere idam ediliş aşamaları ile İlk Çağda demokrasi gerçeğini bir arada görmek mümkündür.
Kitabın Özeti;
    Sokrates’i suçlayanlar vardır. Bu suçlayanların kim olduğu tam olarak bilinmemekte; fakat başlarında Melatos’un olduğu sanılmaktadır. Ünlü komedya yazarı Aristophanes de Sokrates’i Sofistlerle (Şüphecilerle) bir tutmuştur. Sokrates’in kötü ve yalancı biri olduğu, her şeye karıştığı, eğriyi doğru olarak gösterdiği gibi suçlamalar söz konusudur. Aristophanes, eserine Sokrates’in öğrencilere para karşılığında ders verdiğini, öğrencilerin aklını karıştırdığını yazmaktadır. Oysa Sokrates’in kimseye verecek bilgisi yoktur.
    Bir gün, Sokrates’in bir arkadaşı halka Sokrates’ten daha bilgili kimsenin olup olmadığını sormuştur. Tanrı sözcüsü, Sokrates’ten daha bilgili kimsenin olmadığını söylemiştir. Sokrates, bu olanlardan sonra bilgili bir insan olmadığı halde tanrı’nın neden böyle bir şey söylediğini düşünüp durmuştur. Sürekli olarak kendinden daha bilgili birisini arar. Sonunda görür ki hiç kimse bilgili değildir. Yalnız kendisinin ayrıcalığı, bilgili olmadığını bilmesidir.
Sokrates, bilgiyi arama sürecinde bile çok düşman kazanmıştır. Çünkü pek çok kişinin gerçekte bilgisiz olduğunu ortaya çıkarmıştır. Önce devlet adamlarının bilgisizliğini ortaya çıkarmıştır. Sonra şairlere gitmiş, onların şiirlerini yalnız içgüdü ile yazdıklarını ortaya çıkarmıştır. Sanat sahiplerinin de aynı kusuru taşıdıklarını, bilmedikleri şeylerden dem vurduklarını ispatlamıştır. Sokrates, aslında asıl bilgiye sahip olanın Tanrı olduğunu düşünmektedir. Bu süreçte Sokrates, kafasını meşgul eden soruların cevaplarını ararken çevresinde olup bitenlerin farkına varmamıştır.   Etrafındaki pek çok kişi, onun gençleri doğru yoldan çıkardığını, tanrıların yerine yeni tanrılar koyduğunu söylemektedir. Bu söylentiler onu mahkemeye sürükler. Sokrates, mahkum olursa suçlandığı gibi tanrıtanımaz olduğu için değil, insanların kinini üzerine çektiği içindir.
    Bu gelişmeler karşısında, Sokrates çok soğukkanlıdır. Ölmek veya mahkum olmak onun umurunda değildir; o, sadece doğruların peşindedir. Tehlike karşısında yılmamak, korkmamak onun prensibidir. Ona göre insanların en çok korktuğu şey olan ölüm, aslında kaçınılacak bir şey değildir. O, sadece kötülük yapmaktan korkar.
Sokrates, ideallerinden dönmemekte kararlıdır. O, asla Tanrı dışında kimseye boyun eğmez. Kendisi aleyhine söylenen her şey asılsıdır. Sokrates’in sürekli öğrencileri olmadığı gibi malı mülkü de yoktur. O, dünya hayatına önem vermeyen bilge birisidir. Yargıçları yumuşatmak için mahkemeye asla ailesini ve çocuklarını getirmez. Kararı, tamamen yargıçların iradeleri elinde olan Tanrı’ya bırakır.
   Sokrates, mahkemede suçlu görülür. O, bunu beklemektedir ve hiç tepki göstermez. O, herkesten farklı bir kişidir. İnsanların çoğunluğu gibi, makama, mevkiye, dünya hayatına önem vermemiştir ki, şimdi de üzülsün. İnsanlara hep erdemi ve ahlakı öğütlemiştir.  Böyle bir insana ancak, devletin hesabına çalıştığı için ödül verilebilir. Mahkeme para cezası vermez, çünkü parası yoktur. Sürgün etmez, çünkü sürgüne gittiği yerlerdeki insanları da fikirleriyle yönlendirecektir. Nihayet ölüm cezası verilir. O, ölüm cezası verilirken başkaları gibi ağlayıp sızlamamıştır. Yaptığı hiçbir şeyden dolayı da pişmanlık duymamıştır. Platon’a göre Sokrates’in öldürülmesi için oy kulla-nanlar çok acı çekecek-tir. Kurtulması için oy kullananlar ise gerçek birer yargıçtır.
   Sokrates’e göre ölüm bir ceza değildir; sadece bir yolculuktur. Ayrıca öteki dünyada soru sormak yüzünden mahkum edilme tehlikesi de yoktur. Sokrates, Atinalılardan son birşey diler: “Çocukları erdemden, doğruluktan ayrılırsa kendisinin Atinalılara gösterdiği gibi Atinalılar da onlara yol göstersinler. Çocukları kendilerini çok beğenir ve bu dünyada bir hiç olduklarını unuturlarsa onları azarlamalarını ister Atinalılardan.


Sokrates'in Atinalılara son sözleri ; Artık ayrılma vakti geldi çattı, ben ölmeye, sizler de yaşamlarınızı sürdürmeye gidiyorsunuz. Hangisinin daha iyi olduğunu sadece tanrı bilebilir.”




  Sofinin Dünyası adlı filmden Sokrates'in idamıyla ilgili bir sahne...

MİLET OKULU VE DÜŞÜNÜRLERİ





       İlk filozoflar, İonia'nın Ege denizine açılan,yakın doğu'nun eski, köklü ve uygar ülkeleri ile yapılan ticaretin merkezi, hareketli bir liman kentinden, Miletos'dan çıkmıştır. Miletos'luların kadim Mısır ve Bâbil öğretilerine nüfûz edebilme imkânları yanında, şehirdeki fikir hürriyeti, felsefenin bu kentte doğmuş olmasını kolayca izâh edebilmektedir.
     Miletos Okulu olarak da isimlendirilen, Thales, Anaksimandros ve Anaksimenes, varoluşun sistematiği ile değişim üzerinde düşünerek, çeşitli, ama benzer teoriler geliştirmişlerdir. Miletos Okulu, başardığı işlerle olmasa bile, giriştikleri açısından ve özellikle daha sonraki felsefî çalışmalara ışık tutan, yerinde sualleri ile büyük önem kazanmıştır.
     Prensip itibariyle, Doğa'da mevcut her şeyin bir tek öz maddeden oluştuğu görüşündedirler. Bu inanca dayanarak, önce "doğa"nın (Physis) varlık bulduğunu öne sürmüşlerdir.
Thales :
     Yanlız bir filozof değil aynı zamanda çok önemli bir bilim adamı olan Thales yaşadığı  dönemi, (İ.Ö. 625 - 545) İ.Ö. 585 yılında olduğu bilinen bir güneş tutulma-sını, önceden haber verdiği bilgisinden hareketle tahmin edebiliyoruz. Yunan mi-tolojisinin etkilerini üzerinden atamamış bir düşünür olmasına rağmen, felsefenin babası olarak nitelendirilmesi, doğa görü-şünü ilk defa deneylere ve bunları da dü-şünsel prensiplere bağlama başarısı yü-zündendir.
     Thales felsefesinde önem taşıyan husus, “neyin var olduğu”, “neyin gerçek olduğu” ya da “neyin gerçekten var oldu-ğu” sorusu üzerinde dü-şünmüş olmasın-dan kaynaklanır. Doğada var olan şeyle-rin tahdidî bir listesini yapmaya değil, nenlerin varlığa dönüşmeleri ve sonra da yok olup gitmeleri olgusunu irdelemeye çabalamıştır. Onun gözünde, “Neyin var olduğu” sorusunu yanıtlamanın geçerli yolu, birlik ile çokluk ya da görünüş ile gerçeklik arasındaki ilişkiyi doyurucu bir biçimde ifâde edebilmektir. Göz-le görünebilir ya da algılanabilir varlıkların ve bunların geçirdiği değişim-lerin oluşturduğu kaotik düzenin gerisinde, akılla anlaşılabilir, kalıcı ve sü-rekli bir gerçekliğin var olduğuna inanmıştır. Thales bu gerçekliğin, “su” ol-duğunu öne sürmüştür. Bir başka deyişle Thales için temel töz, yani "arkhe" sudur. Her şey sudan türemiştir ve yine suya dönecektir. Düz bir  tepsi gibi o-lan yeryüzü, su üstünde sonsuz Okeanos'da yüzmektedir. Kendisinden sonra gelen düşünürlerce en çok üzerinde durulacak konulardan biri olan, "Bu te-mel tözden, nasıl ve niçin bir takım neler meydana geldi ?" sorusu üzerinde, hemen hiç  durmamıştır.
     Kadim felsefenin bir anlamda tarihini yazmış olan Aristoteles, Thales’i bu sonuca, herşeyin sıvı bir varlıktan beslendiği, sıcağın da sudan türeyip, suyla beslendiği, herşeyin tohumunun nemli bir yapıda olduğu gözleminin götürdü-ğünü söyler. Buharlaşma, suyun buhar ya da hava olabilmesini, donma ise su-yun toprağa dönüşümünü akla getirmiştir. Onu arkhenin su olduğu sonucuna götüren nedenler ne olursa olsun, onu felsefe tarihinde önemli kılan unsur, verdiği yanıttan çok, sorduğu “Temel töz nedir?” sorusudur.

Anaksimandros : 
     Anaksimandros’da, (# İ.Ö. 610 - 540) bi-limsel faaliyetle felsefi düşünce, iç içe geçmiş durumdadır. Dinden ya da mitolojiden ayrı-larak kendisine yer açan felsefenin, onda bi-raz daha gelişmiş bir düzeye ulaştığını söyle-yebiliriz. Anaksimandros’un Evren anlayışı, Thales’in çok daha ötesine geçer. Thales’in, tepsinin üzerinde yüzdüğünü iddia ettiği su kütlesini neyin taşıdığı sorusuyla, batıdan yok olan Güneşin, ertesi sabah nasıl olup da  doğudan doğduğu sorusuna tatmin edi-ci bir yanıt getirmenin güçlüklerini görmüş-tür. Böylelikle Anaksimandros, Dünyanın bir tepsi değil de,genişliği yüksekliğinin üç katı olan bir silindir şeklinde olduğu düşün-cesine ulaşmıştır.Bu görüşe göre Dünya, Evren’in tam merkezinde, boşlukta ve daya-naksız olarak durmaktadır. Evren küresinin her yerine eşit uzaklıkta bulunan Dünyanın, şu ya da bu yöne gitmesi için hiçbir neden yoktur.
Arkhe ya da temel töz konusunda da, Thales’i aşar. Thales temel tözü su ile özdeş-leştirmiş, yani bilinen bir madde olarak gör-müştü. Anaksimandros'a göre bu mümkün değildir. Bilinen bir nen kesinlikle sonludur. Karşıtı ile sınırlandırılmıştır. Ama Temel töz, sonsuz ve tükenmez olmalıdır. Su gibi nicel açıdan sınırlı bir maddeden, Evreni meydana getiren sonsuz varlık küt-lesi doğamaz. Sonsuz sayıda Evren olduğunu öne süren Anaksimandros’a gö-re, sonsuz miktarda maddenin mevcudiyeti gereklidir. Bu yüzden ana mad-deyi, "aperion" (sınırı olmayan madde) olarak isimlendirmektedir. Bilinen e-lementlerden herhangi biri temel töz olsa idi, diğerlerini kaçınılmaz olarak e-gemenliği altına alırdı. Hava soğuk, su nemli, ateş sıcaktır. Bunlardan biri sonsuz hacimde olursa, diğerlerini derhâl ortadan kaldırır. Bu yüzden  ana töz, kozmik (evrensel) çatışmada tarafsız olmalıdır. Başka bir deyişle, değişme, doğum ve ölüm, büyüme ve küçülme, bir öğenin sınırlarını diğerinin aleyhine olacak şekilde genişletmesinin bir sonucu olduğu için, suyun doğa-sına aykırı bir yapıda olan öğe ya da şeylerin, su içinde nasıl olup da eriyip gitmedikleri sorusuna doyurucu bir açıklama getirilemez. Sudan, yalnızca ıs-lak ve soğuk olan şeyler türeyebilir. Oysa, dünyada sıcak ve kuru olan şeyler de vardır. Suyun nitelik bakımından belirli olmasının yarattığı güçlükten kur-tulsak bile, bu kez suyun nicelik bakımından sınırlı oluşunun yarattığı güçlük karşımıza çıkar. "O hâlde temel töz, (arkhe) belirsizdir.”
     Anaksimandros, bu teze karşı ileri sürülebilecek, “O hâlde evrensel denge nasıl oluştu?” sualine, oldukça karmaşık bir evrimsel doğa teorisi ile cevap vermektedir. Sıcak ve soğuk kavramlarının “aperion"dan evvel oluştuğunu söylemesi, bu yetmezmiş gibi, doğal dengenin oluşumu ile ilgili olarak, "adâlet" kavramını da analizinin içine sokmuş olması, “Arkhe” târifi ile doğa teorisini, iyiden iyiye muğlâk bir hâle getirmiştir. Yaşamın denizlerde ve suda başladığını, insan da dahil olmak üzere, tüm canlıların önce denizlerde yaşa-mış olup, karaya daha sonra çıktıklarını söyler. Anaksimandros’a göre, insan türünün ataları da, önce balıkların vücudunda doğmuş ve ancak yaşamlarını kendi başlarına sürdürebilecek bir olgunluğa eriştikten sonra karaya çıkmış-lardır. Hayatın oluşumu ile ilgili olarak geliştirdiği bu kuram ne kadar zayıf olursa olsun, yaratılışı bir evrim teorisi içersinde izâha çalışan ilk düşünür ol-ma özelliği ile çok önemli bir filozof sayılmalıdır.

Anaksimenes :
Ustası Anaksimandros gibi, temel tözün sonsuz olması gereğini sa-vunmuştur. Ancak ona göre arkhe-nin, bir de ruhu (psykhe) vardır. Ruh kavramını felsefeye ilk sokan düşünür olarak bilinen Anaksimenes (İ.Ö. 570-526) göre temel töz, havadır. Ruh havadır. Onun felsefe alanındaki yeniliği ise, ilk kez olarak birlikten çokluğa geçiş süreci üzerin-de, varolan herşeyin havadan nasıl varlığa geldiğini açıklamaya yoğun-laşmış olmasıdır. Birlikten çokluğa geçiş sürecini açıklarken, dudakla-rımızı birbirine yaklaştırıp avucu-muza üflediğimiz zaman, ağzımızdan çıkan havanın soğuk, ağzımızı faz-laca açıp, avucumuza üflediğimiz za-man da, ağzımızdan çıkan havanın sıcak olması gözleminden yararla-narak, sıkışma ve seyrekleşme kav-ramlarına ulaşmıştır. Ateş süzülmüş temizlenmiş havadır. Hava yoğun-laştığı anda, önce su olur. Arkasından yoğunlaşma arttıkça toprak ve nihayet taş oluşur. Anaksimenes’teki seyrekleşme ve sıkışma kavramları, birlikten çokluğa geçiş sürecini açıklamaya yaradıktan başka, her tür niteliği, niceliğe indirgeme girişimini temsil eder. Anaksimenes, yukarda özetlenen görüşleri i-le felsefeye, çok önemli iki soluk getirmiş bir düşünürdür;
1- Felsefî düşünceye ilk defa girdiğini söylediğimiz "ruh kavramı", Anaksimenes'e göre insan vücuduna hayat veren, onu canlı ve ayakta, daha da önemlisi bir arada tutan, cansız bir yığın hâline dönüşüp dağılmasını önle-yen nendir. Nasıl ki Evren’i kuşatan hava, onu ayakta tutuyorsa, aynı şekilde içimizdeki nefes, aldığımız soluk olarak ruh da, bize can verir. Buna göre, ruh insan varlığındaki hareket ve canlılık ilkesidir.
2-   Temel töz (arkhe) kavramından, diğer maddelerin nasıl oluştuğu sualine mantıklı yanıtlar getirmeye çalışmıştır. Hava yoğunlaşması ile gevşemesinin, diğer maddeleri ortaya çıkaran süreç olduğu görüşü, bu alandaki ilk nicel te-ori olarak bilinmektedir.